Etiketler

2 Eylül 2019 Pazartesi

İKTİDAR HASTALIĞI VE YANSIMALARI


Özgürlük arayışları İnsanlık tarihi kadar eskidir . İnsan yaşadığı süre boyunca doğuştan gelen haklarını ve özgür yaşam kriterlerini ararken yine aynı insan tam tersi baskı yolları ile kısıtlama ve izale etme yollarını arar. İster dini olsun ister seküler her fikir özgür , ilerici , şeffaf olabilme gibi hasletlere sahip olma iddiası ile yola çıkarken kendi iktidarını oluşturduktan sonra baskıcı , muhafazakar ve ötekileştirici hüviyete bürünür. İşkence ile inançlarından vazgeçmeye zorlanan Museviler , İseviler ve Müslümanlar  inançları uğruna katliam yapmaktan çekinmeyen motivasyona sahip oldular. İşçi sınıfı ve proleteryanın insanca yaşaması uğruna mücadeleye soyunan Bolşevikler , devirdikleri Çar’ın hem şehrine hem de lüks hayatına ortak oldular. Çar döneminde yapılan zulümle yarışır şekilde hüküm sürdüler.

Maalesef insanın tabiatından kaynaklanan bu sürecin yaşadığı kültürle ve coğrafya ile açıklanma çabalarının zaman kaybından ibaret olduğunu düşünüyorum. Muktedir olma ve ele geçirme hırslarının sadece doğu dünyasına ait sorunlarmış gibi sunulması Batı dünyasının son yüzyıllarda iktidar hastalığına çare olacak argümanları doğru olarak kullanması ve yaşamasından dolayıdır.  Yoksa Batı dünyasına Pagan – Erken Hristiyan dönemi  çatışması ve Rönesans öncesi yaşanan olaylar fazlasıyla yetecektir.

Doğu-batı ekseninden bağımsız şekilde yaşadığımız topraklar bize son 2 yüzyılda hatırı sayılır örnekler sunacaktır. “Liberté, égalité, fraternité” yani Özgürlük , Eşitlik ve Kardeşlik diye haykıran İttihad ve Terakki mensupları iktidar sahibi olmasından sadece birkaç yıl sonra adı muhalif gazeteci ve siyasetçi suikastlerine ve cinayetlerine bulaşacak karanlık dönemin korku unsurlarından en güçlüsü olarak muktedir olmanın azametini ve hazzını yaşayacaktır. Keza bu partiye iktidar yolunu açanlar dönemin mazlumları gibi görünseler de dünün istibdatçı eli sopalı zalimleriydi. Sanıyorum Sultan Abdülaziz dönemi sonrası yönetim modelimize “Rövanşist Parlamenter “ adını versek çok da abartmış sayılmayız.

Hüseyin Avni paşanın ilk darbe girişimi ile başlayan süreç Sultan Abdülhamit’in Yıldız mahkemelerinde karşılık bulmuştur. Sonrasında Hareket Ordusu ile İttihat Terakkinin Sultan Abdülhamit’i devirmesi ve Babıali baskını ile kendini muktedir sayanlar 1.Dünya savaşı ile paramparça oldular. Zira Cumhuriyet döneminde dahi İttihat Terakki mensuplarına yaşam hakkı tanınmayıp İzmir Suikasti ile tarihten isim olarak silinmişlerdir. Çünkü artık devrin iktidar sahipleri Gazi’nin etrafından toplanan ve kendilerine sonrasında Kemalist denilecek Türk milletinin makus talihini değiştirecek ilerici çağdaş muasır medeniyet seviyesi çıkaracak insanlardı. Aslında dönem itibariyle hatırı sayılır müspet manada tarihe geçecek icraatleri vardır. Edebi , sanayi , ticari ve tarihi birçok alanda Cumhuriyet dönemi övgüyü hak edecek bir dönem olmasına karşılık iktidar hastalığının pençesinden kurtulamayarak muhafazakar kesimin çoğunluğunun hala kızgınlık ve nefretle andığı bir dönem izleri bırakmıştır. İnançlarının ayıplandığı , senelerce tahkir edildikleri iddiası ile dolmuş bir toplum 1950 seçimleri ile Demokrat Partiyi iktidara getirmiştir. Peki dünün mazlumları adalet ve hikmetle mi davranmıştır ? Tabiî ki hayır. Zira onlarda Rövanşist parlamenter sistemin bir parçası olarak CHP’nin mal varlığına el koyma , İsmet İnönü’yü taşlatma ve Hüseyin Cahit Yalçın’ı 79 yaşında hapse gönderme gibi birçok dikta rejim marifeti agresif uygulamaya imza attılar. 27 mayıs 1960 tarihleri geldiğinde Darbeci Komite öyle aşağılayıcı ve acı bir dönem yaşattılar ki Adnan Menderes’i bahsi geçen konularla kimse anmayacaktı. Çünkü artık kendisi de mazlum ve mağlup idi.

Günümüze kadar devam edecek tenis topu gibi gidip gelmelerin bir sonunun olmasını ümit edenler hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Fakat umutsuz ve ümitsiz değiliz. Tarihte ve zamanımızda  bu hastalığa çare bulmuş toplumların reçetelerini incelemek ve adapte etmek gelecek nesillerimizi kurtaracaktır. Bu uğurda tek kutsalın her canlının onurlu yaşam hakkı olduğu inancı üzerinde birleşen kahramanlara ihtiyaç olacaktır. Ve bu hususta ortak yaşam belgesi niteliğinde bir anayasa yazacaksak ilk sayfasına bunları yazmak isterdim.

" Bireyi çoğul gören , insanın nasıl ve ne amaçla yaşaması gerektiğini dikte eden , kaşları çatık bana kendi doğrularını parmak sallayarak öğretmeye çalışan , kendi kutsalının salt doğru olduğunu ve bizi kurtarmaya geldiğini söyleyen , farklı olanı ötekileştiren , kabul etmeyeni lanetleyen her Kişi , her Fikir , her İnanç , her Toplum , her Güruh , her Lider kardeştir ve Biz Sizden Değiliz"