Özgürlük arayışları İnsanlık tarihi kadar eskidir . İnsan yaşadığı
süre boyunca doğuştan gelen haklarını ve özgür yaşam kriterlerini ararken yine
aynı insan tam tersi baskı yolları ile kısıtlama ve izale etme yollarını arar. İster
dini olsun ister seküler her fikir özgür , ilerici , şeffaf olabilme gibi hasletlere
sahip olma iddiası ile yola çıkarken kendi iktidarını oluşturduktan sonra
baskıcı , muhafazakar ve ötekileştirici hüviyete bürünür. İşkence ile
inançlarından vazgeçmeye zorlanan Museviler , İseviler ve Müslümanlar inançları uğruna katliam yapmaktan çekinmeyen
motivasyona sahip oldular. İşçi sınıfı ve proleteryanın insanca yaşaması uğruna
mücadeleye soyunan Bolşevikler , devirdikleri Çar’ın hem şehrine hem de lüks
hayatına ortak oldular. Çar döneminde yapılan zulümle yarışır şekilde hüküm
sürdüler.
Maalesef insanın tabiatından kaynaklanan bu sürecin yaşadığı
kültürle ve coğrafya ile açıklanma çabalarının zaman kaybından ibaret olduğunu
düşünüyorum. Muktedir olma ve ele geçirme hırslarının sadece doğu dünyasına ait
sorunlarmış gibi sunulması Batı dünyasının son yüzyıllarda iktidar hastalığına
çare olacak argümanları doğru olarak kullanması ve yaşamasından dolayıdır. Yoksa Batı dünyasına Pagan – Erken Hristiyan
dönemi çatışması ve Rönesans öncesi
yaşanan olaylar fazlasıyla yetecektir.
Doğu-batı ekseninden bağımsız şekilde yaşadığımız topraklar
bize son 2 yüzyılda hatırı sayılır örnekler sunacaktır. “Liberté, égalité,
fraternité” yani Özgürlük , Eşitlik ve Kardeşlik diye haykıran İttihad ve
Terakki mensupları iktidar sahibi olmasından sadece birkaç yıl sonra adı muhalif
gazeteci ve siyasetçi suikastlerine ve cinayetlerine bulaşacak karanlık dönemin
korku unsurlarından en güçlüsü olarak muktedir olmanın azametini ve hazzını
yaşayacaktır. Keza bu partiye iktidar yolunu açanlar dönemin mazlumları gibi
görünseler de dünün istibdatçı eli sopalı zalimleriydi. Sanıyorum Sultan
Abdülaziz dönemi sonrası yönetim modelimize “Rövanşist Parlamenter “ adını
versek çok da abartmış sayılmayız.
Hüseyin Avni paşanın ilk darbe girişimi ile başlayan süreç
Sultan Abdülhamit’in Yıldız mahkemelerinde karşılık bulmuştur. Sonrasında
Hareket Ordusu ile İttihat Terakkinin Sultan Abdülhamit’i devirmesi ve Babıali
baskını ile kendini muktedir sayanlar 1.Dünya savaşı ile paramparça oldular. Zira
Cumhuriyet döneminde dahi İttihat Terakki mensuplarına yaşam hakkı tanınmayıp İzmir
Suikasti ile tarihten isim olarak silinmişlerdir. Çünkü artık devrin iktidar
sahipleri Gazi’nin etrafından toplanan ve kendilerine sonrasında Kemalist
denilecek Türk milletinin makus talihini değiştirecek ilerici çağdaş muasır
medeniyet seviyesi çıkaracak insanlardı. Aslında dönem itibariyle hatırı
sayılır müspet manada tarihe geçecek icraatleri vardır. Edebi , sanayi , ticari
ve tarihi birçok alanda Cumhuriyet dönemi övgüyü hak edecek bir dönem olmasına
karşılık iktidar hastalığının pençesinden kurtulamayarak muhafazakar kesimin
çoğunluğunun hala kızgınlık ve nefretle andığı bir dönem izleri bırakmıştır. İnançlarının
ayıplandığı , senelerce tahkir edildikleri iddiası ile dolmuş bir toplum 1950
seçimleri ile Demokrat Partiyi iktidara getirmiştir. Peki dünün mazlumları
adalet ve hikmetle mi davranmıştır ? Tabiî ki hayır. Zira onlarda Rövanşist
parlamenter sistemin bir parçası olarak CHP’nin mal varlığına el koyma , İsmet
İnönü’yü taşlatma ve Hüseyin Cahit Yalçın’ı 79 yaşında hapse gönderme gibi
birçok dikta rejim marifeti agresif uygulamaya imza attılar. 27 mayıs
1960 tarihleri geldiğinde Darbeci Komite öyle aşağılayıcı ve acı bir dönem
yaşattılar ki Adnan Menderes’i bahsi geçen konularla kimse anmayacaktı. Çünkü artık
kendisi de mazlum ve mağlup idi.
Günümüze kadar devam edecek tenis topu gibi gidip gelmelerin
bir sonunun olmasını ümit edenler hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Fakat
umutsuz ve ümitsiz değiliz. Tarihte ve zamanımızda bu hastalığa çare bulmuş toplumların
reçetelerini incelemek ve adapte etmek gelecek nesillerimizi kurtaracaktır. Bu uğurda tek kutsalın her canlının onurlu yaşam hakkı olduğu inancı üzerinde birleşen kahramanlara ihtiyaç olacaktır. Ve bu hususta ortak yaşam belgesi niteliğinde bir anayasa yazacaksak ilk sayfasına bunları yazmak isterdim.
" Bireyi çoğul gören , insanın nasıl ve ne amaçla yaşaması gerektiğini dikte eden , kaşları çatık bana kendi doğrularını parmak sallayarak öğretmeye çalışan , kendi kutsalının salt doğru olduğunu ve bizi kurtarmaya geldiğini söyleyen , farklı olanı ötekileştiren , kabul etmeyeni lanetleyen her Kişi , her Fikir , her İnanç , her Toplum , her Güruh , her Lider kardeştir ve Biz Sizden Değiliz"