Etiketler

27 Ekim 2016 Perşembe

Yaratılış ve Şükrüllah Efendi (Yorumsuz)

Osmanlı ilk dönem tarihçilerinden Şükrüllah Efendi Behçetü’t-Tevarih isimli tarih kitabında belirtilen ilk yaratma süreci ile ilgili bilgileri aşağıdaki şekilde aktarmış. (YORUMSUZ)



“ Hz. Musa yüce Allah’a yakarışında şöyle sormuş : Ya Rabbi İnsanlığın babası Adem’i yaratmadan önce ne yapmaktaydın ? İlk önce Hz. Adem’i mi yarattın yoksa başka bir şey yaratmış mıydın?

Şöyle cevap gelir :

“ Ey Musa , ilk önce Muhammed’in nurunu yarattım. Ondan sonra 1000 alem yaratıp her bir alemin ömrünü 50.000 yıl olarak belirledim. Bir alem bozulmadıkça ve üzerinden 50.000 yıl geçmedikçe bir başka alem yaratmadım. Zaman bu bayındırlık ve bozukluk içinde geçti.

Daha sonra değişik şekillerde hiçbir birbirine benzemeyen öküzlere benzer bir taife yarattım. Bu taife de 50.000 yıl yaşadı ve binalar yaptı. Sonra asi oldular da helak ettim.

Alem yine 50.000 yıl harap bir halde kaldı. Ondan sonra tüm dünyayı deniz kıldım. 1000 yıl boyunca dünya tamamen denizdi.

1000 yılın sonunda bir öküz yarattım. Tek başına bir nefeste o denizi çekip içti.

Sonra bal arısından küçük sinekten büyük bir taife yarattım. Ve o öküzü onlara yiyecek kıldım. 50.000 yıl bu öküzü yediler ve sonunda asi oldular helak ettim. Yine yeryüzü 50.000 yıl harap kaldı.

Daha sonra gümüşten 50.000 şehir yarattım. Her bir şehirin içine kırmızı altından 50.000 köşk yarattım. O köşkleri hardalla donattım. Hardalın tadı baldan tatlıydı. Bir kuş yarattım ve bu hardalları ona yiyecek kıldım. Yiyeceğin bitiminde öleceği için her gün 1 tane yiyip sonunda bitirdi ve öldü. 70.000 yıl harap kaldı.

Ardından 70.000 çeşit canlı yarattım. Her bir canlının ömrü 1000 yıl kıldım. O canlılardan biri yok olmadıkça ve yeryüzü 70.000 yıl harap olmadıkça başka bir şey yaratmıyordum. Sonunda o canlılardan hiçbiri kalmadı.

Ondan sonra 10.000 insan yarattım. Her insana ayrı zürriyetler belirledim. Her bir insanında ve zürriyetinin ömrünü 1000 yıl kıldım. Hepsi asilikleri yüzünden yok olup gittiler.

Onlardan sonra Can oğlu Can’ı yarattım. Bu topluluğun tümü cinlerden oluşuyordu. 70.000 yıl alemde cinler hüküm sürdü. Sonunda onlarda asi oldular ve helak oldular.


Cinlerden sonra melekleri yarattım.70.000 yıl yeryüzünde sadece melekler vardı.tazim ve takdiste bulunuyorlardı. 

Onlardan sonra senin atan ve peygamberlerin ilki olan Adem-i Safi’yi yarattım. Benim habibim ve peygamberlerin sonuncusu olan Muhamed (sav) onun neslinden dünyaya gelecek.” “ 

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Ege ve Atina İsim Hikayeleri

MÖ. 12. yy sıralarında Girit Kralı Minos'un oğlu Androgos'un Attika'da (Eski Atina) haksız yere öldürülmesi sonrasında açılan savaşta büyük zararlar görmeleri sonucunda bir kehanete uyarak Minos ile anlaşmaya karar verilir. Anlaşma neticesinde Helenler her yıl 7 erkek 7 kız vergi olarak Minos'a teslim edilecekti. Teslim edilen gençler iddiaya göre ya labirente bırakılıp Minotauros ile karşılaşır ya da ölene kadar hapiste tutulurdu.

Europides'e göre Minotaurus yarı boğa yarı insan görünümlü bir canavardı.

Philokhoros ise labirentte sadece hapishane olduğunu ve Giritlilerin bu söylentilerini kabul etmediğini yazar. 

Aristoteles de benzer bir şekilde 14 gencin Giritlilere köle olarak verildiğini iddia eder.


Theseus'un Minotauros'u Yenmesi


Köle iddiası daha mantıklı olsa da mitoloji mantık dinlemez ve Minotauros efsanesi daha eğlenceli geldiği için tarihe bu şekilde geçer.

Şimdi buraya kadar olan hadise Girit kralı Minos ile Attika kralı Aegeus arasında geçen bir çatışmanın sonuçlarını ilgilendiriyor. Asıl mitolojiye efsaneyi karıştıran olaylar bundan sonra başlıyor. Kral Aegas'ın sonraları efsane olacak oğlu Theseus bahsedilen 14 gencin kura ile çekilmesine ve halkın çaresizlik içinde evlatlarını teslim etmesine dayanamaz kurasız aday olur gidecek heyete. Aegasın ısrarları çare vermez ve 3. vergi teslim edilmek üzere yola çıkarılır. Fakat oğlunu çok seven Kral Aegas beyaz yelkenler verip geldiklerinde oğlu yaşıyorsa açmalarını söyler.

Sonrasında Giritte geçen olayların 2 adet versiyonu vardır Theseus için.

1. Versiyon : Theseus Minosun kızı Ariadne'ye aşık olur o da ona ipek iplik vererek labirente girmesini sağlar. Daha önce kuzeni Herakles gibi birçok canavarı alt eden Theseus  Minotauros'u da yenerek iplik sayesinde labirentten yolunu bulur ve çıkar.

2.Versiyon : Ölen oğlu için yarışmalar düzenleyen Minos kazanan kişiye Attikadan gelen 14 genci köle olarak vermektedir. Minos'un başkomutanı Tauros her seferinde yarışmayı kazanmasının yanında kraliçe ile yasak ilişki içine girmesi yüzünden ciddi nefret ve kıskançlık kazanmıştır.. Theseus'un bu yarışmalarda rakibini yenerek Tauros'u öldürmesi Minos'u fazlasıyla memnun ettiği için genç kahramanı ve diğer gençleri serbest bırakarak geri gönderir. Minos'un Taurosu manasında kullanılması ve komutanın vahşi ve gaddar olması bahsedilen canavarın çıkış noktası olması muhtemeldir.

Tabii ki mitoloji mantık dinlemez en güzel ve en lezzetli hikayeyi tercih eder kayıtlarına alırken. Hangi versiyonu kabul edersek edelim Theseus sağ salim yola çıkmış ve Attikaya dönmüştür. Sevinç ve heyecanla beyaz yelkenleri açmayı unutan denizcilerin hatası krallarının ölümüne neden olur ve Kral Aegeus oğlunun ölüm acısına dayanamayıp kendisini uçurumlardan aşağı bırakır. Cesedinin düştüğü denize Aegeus(Ege) ismi verilirken arkada bıraktığı şehire oğlu Theseus tanrıça athena şerefine Athenais ismi verilir. Baba ve oğulun günümüze kadar değişmeyen isim hikayeleri en az 3000 yıldır geçerliliğini korumaktadır.

28 Ağustos 2016 Pazar

Herakleitos ve Sınıf Teorileri

Herakleitos M.Ö. 535 - 475 yılları arasında yaşamış Efesli , Sokrates öncesi döneme ait filozoflardan biridir. Antik yunan felsefecilerinin altın çağını yaşadığı bir dönem olması itibariyle zengin düşünürler arasında Herakleitos'u farklı kılan bir yapısı var.

Aristokrat ailesinin tüm servetini reddedip asıl zenginliğin düşünür soyluluğu olduğu iddiası Herakleitos'u sadece kendi çağında değil neredeyse 2500 yıl sonrasında bile yalnız bırakmaktadır. Asıl çağımıza kadar geçerliliğini koruyan şu sınıf teorisi dahi yalnızlığını açıklamaya yetiyor.

"Herakleitos, insanları, bilgisel durumları bakımından ikiye ayırır; anlamasını bilenler ve bilmeyenler. Anlamasını bilenler araştırıcı kişilerdir. Diğerleri ise sağır gibidirler. İşitseler bile anlamazlar. Ona göre insanların büyük çoğunluğu evrendeki ilahi yasayı görememektedir. Bunun temel sebeplerinden biri de bedensel hazları fazla önemsemeleridir. 

Bu tür insanlar üç gruba ayrılır. 

Birinci gruptakiler her lafa ağzı açık bakan budalalar. 
İkinci gruptakiler tanımadıklarına havlayan köpekler, yani her yeniliğe itiraz edenler. 
Üçüncü gruptakiler ise Yunan dünyasının başlıca şairleri ve filozoflarıdır." (1)


Herakleitos yığınların anlayışsız , dış görünüşe önem veren ve boş inançlar içinde yuvarlandıklarını söylüyor. Çok da demokrat değilmiş anlaşılan !!!
Herakleitos ve Fragmanlar



1. www.felsefe.gen.tr / Herakleitos

26 Ağustos 2016 Cuma

Pegasus Tulpara Karşı Ama Echo'nun Suçu Ne ?

Kültürler arası geçişlerin ve bu geçiş sırasında yaşanan deformasyonların hatta asimilasyonların spontane gelişmediğini iddia  etmek maalesef zayıf kültürlerin işi olmaktadır. Zira kültürleri difüzyon ve ozmoz hareketlerine benzetmek abartılı olmayacaktır. Çok yoğun kültürün az yoğun kültüre geçiş yapması ve o kültürü baskılaması veya asimile etmesi tamamen doğal bir sürecin sonucudur.

Örneğin Türklerin alfabe seçimlerindeki etkilenmeleri beraber yaşadıkları kültürler ile doğal temaslarından kaynaklanmaktadır. Bu konuda kimseyi suçlamanın ciddiye alınır bir yanı yok ! 

Türklerin tarih boyunca Çin , Fars , Arap , Mısır , Frenk ve sonrasında da Anglo-Sakson kültürden etkilenmeleri mevcut kültürlerinin daha pasif olmasının nedenidir. 

Tüm bunların ışığında Yunan mitolojisinin güncel ulusal ve uluslarası kültürü ne kadar yoğun etkilediğini rahatlıkla hissedebiliyoruz. Zafer tanrıçası Zeusun eşi Nike özellikleri itibari ile ünlü bir marka ile karşımıza çıkarken Herkülün kardeşi Pegasus bir uçak firması olarak biliniyor. Aynı özelliklere ait Türk mitolojisinde Tulpar varken Pegasus daha popüler ve baskın olması nedeniyle seçiliyor. İşte bahsettiğimiz kültür geçişindeki baskılamanın basit bir örneği olarak verebiliriz Pegasus Tulpar seçimini.

Pegasus

Tulpar
Yunan mitolojisinden hayatımıza girmiş o kadar çok kelime ve onların hikayeleri var ki her biri ayrı yazı konusu. Örneğin blog sayfalarının olmazsa olmazı Narkhissos'un hikayesinden bize ulaşmış 3 kelime ve anlam mevcut. Narkhissos;  aşkına karşılık vermediği için ölümüne sebep olduğu peri kızı Echo , örneğin ölüm şekli ile birlikte yankı (Eko) kelimesinin hem kökenini hem hikayesini oluşturmaktadır. Bu ölümden sorumlu tutularak Olimpos tanrılarının cezalandırdığı Narkhissos'un suda kendi yansımasına aşık olması ve bu yüzden eriyip gitmesi nedeniyle Narsizm ve Narsist kelimelerine de kaynak olmaktadır. Narkhissos'un bu nedenle ölmesi ve sonrasında kalan bedenin bir çiçeğe dönüşerek etrafa yayılması yine nergis çiçeğinin hikayesini bize ulaştırmaktadır. 

Narkhissos




Kültürlerin birarada bulunarak birbirini etkilemesini bir zenginlik olarak görmek yerine cephe savaşı yapmak bu güzel hikayelerin verdiği zevkten bizi mahrum bırakacaktır.


25 Ağustos 2016 Perşembe

Semavi Dinler İle Tarih Arasındaki Çelişkiler

Din ve Bilim çatışması ; eski bir konu olarak birçok dönemin ilgi çeken fakat son dönemde artık kısırlaşan tartışmasıdır. Özellikle 19 yy. ortalarında başlayan Darwin , Lamarck ikilisine karşı kilise dünyası çok cılız karşılık verebilmiştir. 20 yy. ortalarına kadar devam eden orantısız zeka ve birikim adaletsizliği dindarlaşan dünya ile teknoloji ve modern hayata adapte olan dini yapıların çoğalması ile son bulmuştur. Şu an eşit şartlarda savaşsalar bile artık sıkıcı , kendini tekrar eden bir tartışmadan ötesine gidemiyor.

 Asıl beni ilgilendiren konu dinlerin tarih ve akıl ile çelişkiye ve çıkmaza girdiği yönlerdir. Bu soruların belki cevabı var fakat an itibariyle cevaplanmamış , akıl ile tatmin olmamış tüm soruları sormaya devam edeceğim ? Bu soruların inanca ve dine zarar vermesinin ötesinde cevaplandığı takdirde daha kuvvetli imana sahip olunacağını bilerek açık ve objektif yaklaşmaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.

 Soru 1 : Semavi Dinler insanlık tarihi konusunda neden bu kadar duyarsız ? 

 Diğer 3 kitabın deforme olduğunu kabul etsek bile son kutsal kitap Kuran’da insanlık tarihinden kronolojik bir sıra veya tarihsel anlatım kullanılmamasının nedeni nedir? Anlatılan olay ve kavimlerin tarihsel aralıkları neden verilmiyor ? Zira verilen rakamlar bile olsa komik duruma düşülüyor. Örneğin sevivon.com ‘da Yahudi tarihinde Adem ile Havva’nın başlangıcından bahsederken M.Ö.3761 rakamı veriliyor. Rakamın küsuratlı olması ciddi bir bilimsel çalışmanın ürünü gibi görünse de tam bir hayal kırıklığı oluyor en azından Yahudiler için. 6000 yıllık Sümer tabletlerinin varlığını kabul ettiğimizde en iyimser şekilde Yahudi kaynakların patladığını söyleyebiliriz. İslam tarih kaynakları ise bu konuda hiçbir kaynak ve mantık çalışması yapmadan sanıyorum sadece tahminle verdiği rakamlar en fazla 45 bin yıl öncesini işaret ediyor. Soruyu burada tekrarlıyorum Dinler neden tarih ve başlangıç konusunda bilimsel olmasa bile kutsal metinlerinde zamana işaret etmiyor ve neden bu kadar duyarsız?

Sümer Yazısı
                                                       
Soru 2 : Semavi Dinlerin Ortadoğu takıntısı nedir ? 

Diğer Yunan , Hint , Şaman vb. yerli inanç ve tanrıları ayırdığımızda Semavi dinler Ortadoğu sınırlarına çıkmamaktadır. Bununla ilgili de özellikle İslam dini kutsal kitabında neredeyse bu topraklar dışında ne peygamberlerden ne de kültürlerlerden bahsetmemektedir. Evrensel olduğunu iddia eden bir dinin belli bir coğrafyadan bahsetmesi tutarlı mı ? Neden sadece tüm kavim helak ve olayları aynı topraklarda olmaktadır ? Neden eski Çin , Hint diyarlarından hatta kayıp Mu ve Atlantis kıtasından bahsedilmemektedir?

Kuranda Geçen Yerler
                                                   

 Soruların devamı elbette var fakat bu iki soru bile içerisinde onlarca soruyu beraberinde getirecektir.

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Yöneticilerin Tersine Eğitim Evrimi ve Nüfus Problemi

Prof. Dr. Celal Şengör son konuşmalarından birinde dünyanın şu anki en büyük sorununun nüfus artışı çılgınlığı olduğunu ve bunun sorumsuz liderler tarafından tetiklendiğini söylüyor. Buradan yola çıkarak dünya nüfus artışlarını incelediğimde modern dünyanın eski ve antik dönemlere göre inanılmaz bir artışa sahip olduğunu görebiliyoruz.


Celal Şengör

1 milyara 1802 yılında ulaşılmıştır.
2 milyara 1927 yılında ulaşılmıştır.
3 milyara 1961 yılında ulaşılmıştır.
4 milyara 1971 yılında ulaşılmıştır.
5 milyara 1987 yılında ulaşılmıştır.
6 milyara 1999 yılında ulaşılmıştır.
7 milyara 2011 yılında ulaşılmıştır.
Nüfus Değişimi

Sadece yukarıdaki rakamlar bile ne kadar korkunç bir artışın ve sonun bizi beklediğini görmemize yetiyor. Celal Hoca modern hayat ölüm sebeplerini izale etmeye çalışırken doğa bilimlerinden uzak yetersiz yöneticilerin bu vahşi artışı körüklediğini ve korkulan sondan sorumlu olduklarını söylüyor. Eski dönem yöneticilerin günümüze oranla daha kaliteli ve doğa bilimlerine vakıf hayatı okuyabilen yöneticiler olduğu tespitini araştırmak istedim ve aşağıdaki şekilde listeledim.
  • Avusturya Başbakanı            Christian Kern Gazetecilik
  • Belçika Başbakanı                Charles Michel  Hukuk
  • Birleşik Krallık Başbakanı   David Cameron Felsefe Politika
  • Bulgaristan Başbakanı         Boris Boyko  İtfaiye ve Psikoloji
  • Çek Cum. Başbakanı            Bohuslav Sobotka  Hukuk
  • Çin Cum. Başbakanı            Li Keqiang Ekonomi İşletme
  • Danimarka Başbakanı          Lars Rasmussen Hukuk
  • Fransa Başbakanı                 Manuel Valls Tarih
  • Güney Kore Başbakanı        Hwang Kyo-ahn Hukuk
  • Hollanda Başbakanı             Mark Rutte Müzik ve Tarih
  • İran Başbakanı                     Hasan Ruhani Hukuk
  • İspanya Başbakanı               Mariano Rajoy Memur
  • İtalya Başbakanı                   Matteo Renzi Hukuk
Savaş ve Çocuklar

Yorumsuz olarak değerlendirsek bile hocanın bahsettiği yöneticilerin eğitim kodlarının doğa bilimlerinden uzak olduğunu görebiliyoruz. Bu istatistik dışında sosyal bilimlerin yönetim konusunda hakim olduğunu ve bunun sebeplerini tartışmaya açar mı bilmiyorum ? Ama Sosyal bilimlerin bir bilim olmadığı iddiası ise kesinlikle ağır bir tartışma konusu ve tartışmaya değer.

Nüfus Artış Sorunu - Celal Şengör

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Zaman Akışı ve Tarih inancı

Kimine göre yazının kimilerine göre Ademin yaratılışından itibaren akagelen bir medeniyet ve kültür akışı zaman içerisinde devam etmektedir. Bu akışa tarih diyebilmemiz için kayıta yani yazıya ihtiyacımız olduğu için 21 yy şartları dahi başlangıç noktası konusunda bilimsellikten uzak kalmamıza neden oluyor. Peki bu konuda Sümer masalları denilen Kutsal kitapların iddiaları geçerliliğini ne kadar koruyacak ? Tahmini 4 bin yılı aşkın süredir insanların ekseriyetini semavi dinlerin iddiaları kontrol etmektedir. Alternatif olarak sunulan kayıta ve maddiyata bağlı dogmatik tarihsel ve arkeolojik bakış bize ne kadar vizyon sunmaktadır. Zira onların bakışı ile 19 yy'da Hititlerin bile varlığından bihaberdik.

Hitit Kazıları
Dünya coğrafyasının arkeolojik kazılarının % 75'inin Mısır topraklarında yapıldığı ifade edilmektedir. Kalan % 25 lik kısım çok ciddi bir alanı ve gerçekliğe hasret kaldığımız devasa bir buz kütlesini barındırdığından hiç şüphemiz yok. İngiliz araştırmacı James Churchward'un bahsettiği Mu ve Naacal Tabletlerindeki 50 bin yıllık uygarlık gerçekten var mıydı ? Tibette rahiplerin sakladığı 12 bin yıllık olduğu idddia edilen tabletler olmasaydı nereden bilecektik ? Ne dogmatik din referanslı tarihsel hikayeler ne de pozitivist tarih bakışı ; tarihçliğin şu an tek ihtiyacı olan merak ve sistemli kayıt tutabilme yeteneğidir. Yaşadığımız yüzyılda bu konuda en utanılacak milletler maalesef doğu İslam topraklarında ve kara kıtada yaşamaktadır. Kanın vahşetin acının yaşadığı toprakların aynı yer olması tesadüf mü ?

James Churchward

Mu - Naacal Tabletleri