Etiketler

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Sitting Bull - Oturan Boğa (1831 - 1890 )

Oturan Boğa (1831-1890) Kuzey Amerika büyük topraklarını korumak için toplanan Sioux kabilelerinin şefiydi. Güney Dakota’da siyah tepelerde altının keşfedilmesiyle birlikte ABD yönetimiyle yaşanan sorunlar artmaya başladı. Büyük Sioux savaşları Oturan boğa , Çılgın At ve diğer kabile federasyonlarının George Armstrong Custer komutasındaki birliklerie yendiği 1876’daki Little Bighorn savaşı ile sonuçlandı. Birkaç yıl sonra Kanada’da halkı ile birlikte açlıktan ölmek üzere ABD kuvvetleri tarafından etrafı sarılarak ayrılımış bölgede yerleşmeye zorlandı. 1890’da tutuklandığı sırada vurularak öldürüldü. Sioux yaşam tarzını restore etmeyi amaçlayan Hayalet dansı hareketine önderlik yapmak istiyordu. Oturan Boğa beyazların yayılmasını engelleme konusundaki inatçı kararlılığı ve büyük cesaretiyle hatırlanır.

Oturan Boğa
Şuan Güney Dakotada bulunan Büyük Nehir Vadisinde doğan Oturan Boğa ya da Tatanka Yotanka , kabilesi tarafından büyük savaşçı ve vizyoner biri olarak erken zamanda farkedilmişti. Gençliğinde geleneksel düşmanları Crow ve Assiniboin gibi kabilelere yapılan baskınlara katıldı.  
Çünkü Hunkpapalar batı gezisinin ilk yollarında yaşadılar ve avlandılar. Minnesota’daki Santee Sioux’lar 1862’de ayaklanana kadar Oturan Boğanın beyazlarla az bir teması vardı. Yenilen yerlilerin batıdaki ovalara sürülmesiyle onlarda ayrılmış bölgede yaşamanın nasıl birşey olduğunu duyuyordu. 1864 yılında General Alfred Sully’nin Killdeer dağında Teton kampında ağır silahlar kullandığında savaşanlardan biri de O idi. Bu periyot Onun halkını beyazların dünyasından korumasına , uzak tutmasına ve asla ayrılmış bölgede yaşamaya zorlanacak hiçbir barış anlaşmasına imza atmamasına karar verdiği yıllardı.
Güney Dakota

Diğer Sioux kabileleri liderleri gibi takipçilerini buffalo ve diğer av hayvanlarının bol olduğu Powder ve Yellowstone nehirlerinin bozulmamış vadilerine götürdü. Takipçilerini kendilerini özgür bir yerli olarak yaşamalarının buffaloya bağlı olduğu konusunda devamlı uyardı. Oglala’nın kırmızı bulut altkabilesi Tetonların lideriydi fakat Oturan Boğanın kutsal adam olarak etkisi gitgide büyüyordu. 1865 yazından başlayarak ABD askerileri Powder nehri bölgesini devamlı işgal ediyordu. Oturan boğa onlarla arasıra karşılaşarak savaşma tarzlarını , güçlü ve zayıf yanlarını öğreniyordu.

Kırmızı bulutların 1868 Fort Laramie barış anlaşmasını imzalayarak ayrılmış bölgede yaşamayı kabul etmelerinden sonra Oturan Boğanın etkisi azaldı. Oturan boğanın ayrılmış bölge hayatını ve barış anlaşmalarını küçümsemesiyle sadece Sioux değil Cheyenne ve Arapaho’ların dikkatini çekti ve onu takip ettiler. 1873 yılında Montana bölgesindeki Kuzey Pasifik tren yolunu  araştırmacılar için koruduğu sırada Binbaşı George Armstrong Custer ile kısa bir çarpışma oldu.
George Armstrong Custer
3 yıl sonra ikisinin de meşhur olacağı Little Bighorn savaşında karşı karşıya geldiler. Oturan boğa sadece bir savaş lideri değildi , takipçileri zaferi onun sihirli güçlerinin getirdiğine inanıyordu.  Sonrasında Oturan boğa kurtulmasına rağmen intikam dolu ve canlanmış ABD ordusu Kanada’ya kaçana kadar kovaladı.
Little Bighorn Savaşı
1881 yılında ABD’ye döndü ve Güney Dakotada Fort Randall savaşında etrafı sarılarak esir alındı. 2 yıl boyunca Standing Rock ayrılmış bölgede yaşamasına izin verildiği sırada hala Sioux kabilelerini etkilemeye devam ediyordu. 1885 yılında bir sezon Buffalo Bill vahşi batı komedisi için zorla turneye götürüldü. Bütün beyazların yok olduğu ve öldüğü , buffalo ve yerlilerin tekrar döndüğünü gösteren bir nevi kabile dini olan hayalet dansının artmasıyla hükümet için Oturan boğa artık cazip biri değildi zira Standing Rock’da bu dansı durdurmaya gücü yetmiyordu. Yerli polislerin 15 aralık 1890 da tutuklanması sonrasında kabini dışında meydanda silahla vurularak öldürüldü.

Çeviri : M.S.KOÇ
http://www.history.com/topics/native-american-history/sitting-bull

12 Mayıs 2017 Cuma

Magna Carta - 1215

1215 yılında şükür ki senelerce süren yanlış dış politikalar ve ağır vergi talepleri yüzünden İngiltere kralı John ülkenin güçlü baronlarının isyan ihtimali ile yüzleşmişti. Zorlama altında John kendisinin yerini alacak ve İngiltere’nin gelecek egemenliğini kanunlarla idare edecek Magna Carta ( Büyük Tüzük) olarak bilinen özgürlükler tüzüğünü kabul etti. İlk başlarda başarılı olmamasına rağmen 1216 , 1217 ve 1225 yıllarında yeniden yayınlandı (değişikliklerle birlikte) ve nihayet İngiliz Genel Hukuk Sisteminin kurucusu olarak hizmet etti. Sonraki İngiliz nesilleri baskıya karşı bir özgürlük sembolü olarak Magna Cartayı kutladılar. Tıpkı 1776 yılında İngiliz kraliyetinden kurtaracak emsal bir iddia için Magna Cartayı inceleyen  ABD’nin kurucu liderleri gibi.

Magna Carta
Geçmişi ve İçeriği

Kral John ( 2.Henry’nin ve ünlü Aquatine’li Elenor’un en ufak oğlu) vatandaşlarına tavizler veren ilk İngiltere kralı değildi fakat bunu iç isyan tehdidi ile yapan ilkti. 1.Henry 1100 yılında tahta geçmesi üzerine yayınladığı taç giyme tüzüğünde (Coronation Charter) vergiye limit koyma , kilise gelirlerine el koyma ve diğer iktidarı kötüye kullanma konularında söz verdi. Fakat bu talimatları göz ardı etmeye başladı ve baronların tüzüğü uygulatma güçleri yoktu. Sonraları daha çok baskı yaptılar ancak Kraliyet ailesinin Haçlı seferleri için bütçeye ve 3.Haçlı Seferi sırasında Alman Kralı 6.Henry tarafından esir alınan John’un kardeşi ve halefi 1.Richard’a ödenecek fidye için paraya ihtiyaçları vardı.



1199 yılında Richard varis bırakmadan ölünce , John tahttaki rakibi yeğeni Arthur (Ölen kardeşi Geoffrey’nin oğlu) ile uğraşmak zorunda kaldı. Arthur tarafından desteklenen Fransa kralı 2. Philip ile yapılan savaş sonrasında gücünü iyice pekiştirdi. Tutsaklara ( Arthur dahil birçoğu John’un emriyle öldürüldü) yaptığı kötü muameleler yüzünden birçok destekçisini kızdırdı. 1206 yılında Fransa ile tekrar savaşa girmesi sonucunda Normandiya ve Anjou düklüğünü ve diğer bölgeleri kaybetti.



İsyan Tehdidi

Papa 3.İnnocent ile 1208 yılında başlanan kavga sonrasında prestiji daha da zarar gördü ve İngiliz Egemenliği altında ilk aforoz edilen hükümdar oldu. 1213 yılında yine Fransa savaşı ağır yenilgi sonrasında hem itibarini kazanmak hem de hazineyi tekrar doldurmak için savaşta yanında yer almayan Baronlardan vergi talep etti. Bunun üzerine Papanın Canterbury başpiskoposu olarak atadığı Stephen Langton baronların rahatsızlığını kralın üzerine baskıyla tavizler vermesi için yönlendirmeyi başardı.

Görüşmelerin 1215 de durmasıyla birlikte Kral John’un müzmin hasmı Baron Robert FitzWalter’ın liderliğinde iç isyanlar patlak verdi ve Londra’nın kontrolünü ele geçirdiler. Köşeye sıkışan John karşı koyamadı ve 15 haziran 1215 yılında Runnymede’de ( Bugünkü Surrey kontluğu sınırlarında Thames nehri kenarında bir bölge) Baronlar Sözleşmesi adı verilen belgedeki tüm şartları kabul etti. 4 gün sonra birkaç modifikasyonla birlikte bugünkü adıyla Magna Carta olarak bilinen sözleşmede Baronlar ve Kral karar kıldılar. Bir barış antlaşması olarak istenilen tüzük amaçlarına ulaşamadı ve 3 ay içerisinde iç savaş tekrar patlak verdi. Kral John’un 1216 da ölmesinden sonra , 9 yaşındaki oğul halefe danışmanlık yapan 3.Henry en tartışmalı maddelerden bazılarını çıkararak tekrardan Magna Carta’yı ilan etti ve böylece daha fazla çatışmayı önlemiş oldu. Belge 1217 ve 1225 yıllarında tekrardan ilan edildi. Her sonraki ilan edilen Magna Carta son şeklini 1225 yılında tamamladı.


Kral John ve Baronlar
Belge ve Mirası

Latince yazılan Magna Carta Avrupa’da yazılan ilk anayasadır. 63 maddesi mülk sahibi baronların ve güçlü vatandaşların hakları ve kurucuların sınırlı taleplerini tavsiye etmeleri ile ilgilidir. Yasanın faydaları yüzyıllarca sadece yüksek sınıflar için sağlandı ve diğer İngiliz vatandaşların hükümette bir sesleri hala yoktu.  Ancak 17.yy’da Petition of Right (1628) ve Habeas Corpus Act (1679) isimli iki tanımlayıcı yasa gelecekteki İngiliz ve Amerikan hukukunda dramatik sonuçlar doğuracaktır. Zira örnek olarak 39. Maddedehiçbir özgür insan emsal bir adil hukuk kararı olmaksızın özgürlüğünden ve mülkünden mahrum bırakılamaz” ve 40.maddedehiçbir hak ve adalet satılamaz , geciktirilemez ve reddedilemez” belirtilmiştir.

Bill Of Rights
Petition Of Rights

1776 da isyan eden Amerikan kolonileri İngiliz kraliyetinden ayrılmak için örnek model bulabilmek için Magna Carta’ya baktılar. Magna Carta’nın mirası Bill Of Rights yasası , ABD anayasası ve 5.Düzeltmede bulunan 39.maddede ( Adil hukuki bir süreç olmadan hiç kimse hayattan , mülkünden ve özgürlüğünden mahrum bırakılamaz) özellikle belirgin haldedir. Birçok devletin anayasasında bulunan maddeler ve ifadelerde bu tarihi belgenin izlerini bulabilirsiniz
 
ABD Anayasası


Çeviri : M.S.KOÇ
Alıntı : http://www.history.com/topics/british-history/magna-carta



Hammurabi - Babil'in En Eski Kanun Koyucusu

Antik çağların en eksiksiz ve eski kanunlarından biri olan yasaları  MÖ 1792-1750 yılları arasında hüküm süren Babil Kralı Hammurabi tarafından ilan edilmiştir. Hammurabi bir şehir devlet olan Babili Fırat nehrinden güney Mezopotomya'ya kadar genişletmiştir. Kanunlar 282 adet kurallardan , standartlardan , ticari faaliyetleri düzenleyen şartlardan , adaleti tesis edecek ceza ve müeyyidelerden oluşmaktaydı. Hammurabi kanunları saltanatının son döneminde ilan edilmiş ve parmak şeklindeki devasa siyah sütunlara oyularak yazılan taşlar sonraki dönem istilacılar tarafından yağmalanmış ve nihayetinde 1901 yılında günümüz İran bölgesinde Fransız arkeoloji takımı tarafından keşfedilmiştir.



Hammurabi
Hammurabi Krallığı

Hammurabi Orta Mezopotomyada (Irak) MÖ 1894-1595 yılları arasında hüküm süren Babil hanedanlığının 6. Kralıydı. Ailesi batı Suriyede bulunan yarı göçebe Amorlardan gelmektedir. İsmi de karışık bir kültürü göstermektedir. Hammu Amorcada “aile” anlamına gelirken gündelik dil olan Akadca “büyük” anlamına gelen rapi ile birleşmiştir. Hükümdarlığının 30.yılından itibaren topraklarını fıratın yukarısı ve aşağısına doğru genişletmeye başlamış ve Larsa , Eşunna  Asur and Mari’yi devirerek tüm mezopotomyayı etkisi altına almıştır.

Hammurabi kanunlarında suçlunun gözü , dili, elleri , göğüsleri vb. organlarının koparılmasını talep eden cezalar gibi çok sert hükümler  vardı. Fakat suçu ispat edilene kadar masumiyetin korunması hakkındaki ilke tarihin ilk örneklerinden biridir.

Hammurabi askeri ve politik avantajlarını sulama projeleri , istihkam ve tapınak (Babil hakim tanrısı Marduk için) inşaatları ile birleştirdi. Hammurabinin Babil dönemi şuan sular altında ve her ne arşiv varsa uzun sürede çözüldü fakat diğer antik kentlerde keşfedilen kil tabletler Onun kişiliğini ve devlet anlayışını belirgin şekilde açığa çıkardı. Bir mektubunda Mari’den gelen elçilere( ve diğer tüm delegelere) verilecek yemekte resmi kıyafet giydirilmesine zorlanması konusunda şikayet ediyor ve şunu söylüyor. “ Bu resmi kıyafetler konusunda benim sarayımı kontrol edebileceğinizi mi hayal ediyorsunuz ?”

Hammurabi Kanunları

Hammurabi kanunları çok dayanıklı fakat oyulması çok zor her biri 4 tonluk diyorit levhalardan oluşan siyah taş sütunlardı. En üstünde Babil adalet tanrısı Şamaş’dan kanunu aldığını sembolize eden ölçme çubuğu ve bant 75 cm ölçüsünde kabartma olarak yapılmış. Geri kalan 225 cm. anıt çivi yazılı sütunlarla kaplanmış.

Tabletin bir kısmı


İçerik Hammurabinin son döneminde derlenmiş ve Hammurabi’nin adalet ve dindar hükümü arasında kurulmuş şiirsel kutlamaları içeren emsal koleksiyonlara nazaran kanun ilkelerinin ilanı daha az bir şeydir. 282 kural da aynı formda “Eğer – Sonra” şekilnde yazılmıştır. Örneğin eğer bir öküz çalarsan karşılığında 30 katını ödemek zorundasın.  Kurallar aile hukukundan , sözleşmelere ve yönetim hukukuna doğru sıralanmıştır. Babil toplumunda bulunan 3 sınıf için ayrı hukuki standartları özetlemiştir. Bunlar mülk sahibi kişilier , özgür insanlar ve kölelerdir. Örneğin bir doktor tedavi fiyatları için mülk sahibin için 10 gümüş şekel , özgür insan için 5 şekel , köle için 2 şekel belirlenmiştir. Yanlış tedavi cezaları da aynı tablo üzerinden takip edilir. Zengin bir hastanın ölümünden dolayı doktorun elinin kesilmesi cezası varken , köle için maddi tazminat gerekmektedir. Hammurabi en eski doktrinlerinden birini kanunlarına referans almıştır. “ Göze Göz”

Hammurabi kanunlarının yeniden keşfesilmesi

Jacques De Morgan
1901 yılında bir Fransız maden mühendisi Jaques de Morgan önderliğinde Hammurabinin krallığının 250 mil uzaklığındaki Elamlıların başkenti Susaya kazı yapmak için arkeolojik sefer düzenlendi. Orda 3 parça halinde kırılmış sütunları çıkardılar. Büyük ihtimalle Elam kralı Şutruk Nahhunte tarafından savaş ganimeti olarak MÖ 12. yy ortalarında Susa’ya getirildi. Sütün toplandı ve Parisde Louvre’a gemiyle gönderildi ve 1 yıl içinde tercümesi yapılarak topluma Yahudi Eski Ahitte belirtilen kanunlara çarpıcı şekilde benzeyen eski yazılı kanun olarak sunuldu. 1935 yılında ABD Anayasa Mahkemesi Binasında mahkemenin güney duvarına tarihi kanun koyucular olarak Hammurabiyi mermer bas kabartmada belirtilmiştir.

ABD Anayasa Mahkemesi

Hammurabi’den yüzlerce yıl önce yazılmış Sümer Lipit-İştar ve Ur-nammu gibi mezopotomya kanunları sonradan keşfedilmesine rağmen Hammurabi öncü kanun koyucu ünvanını hala korumaktadır. Eseri olan anıtta kanunlarını şu şekilde amaçlandırır : “ Güçlünün zulmünden zayıfı korumak ve adaletin dullara ve yetimlere ulaştığını görmek için “

Çeviri : M.S.KOÇ
Alıntı : http://www.history.com/topics/ancient-history/hammurabi





10 Mayıs 2017 Çarşamba

Achilles - Tarihi ve Mitolojik Bir Kahraman

Savaşçi Akil Yunan mitolojisinin en büyük kahramanlarından biridir. Efsaneye göre Akil fazlasıyla güçlü , cesur ve sadıktı. Fakat zayıf bir noktası vardı. “ Akil Topuğu ( Aşil Tendonu) Homeros O’nun Troya Savaşının son yılındaki maceralarını İlyada epik destanında anlatıyor.

Akil ( Erken Dönem)

Birçok mitolojik kahraman gibi Onun da soy ağacı karmaşıktı. Babası , Myrmidonların ( efsaneye göre olağandışı korkusuz ve yetenekli askerleri vardı) kralı Peleus’du.

Günümüzde Aşil Topuğu kavramı güçlü insanların ölümcül zayıf noktalarını belirtmek için kullanılır.

İlyada’dan sonra gelen mit ve hikayelere göre annesi Thetis bebeğinin ölümsüz olması ile çok ilgilendi ve her yolu denedi. Her gece ateşin üzerinde yakıp yaralarını en tatlı merhemlerle sardı. Sonra Tanrılara yaralanmazlık gücünü veren ünlü Styx ırmağına daldırdı. Bunu yaparken Akilin topuğundan tutarak ırmağa daldırması nedeniyle su topuk dışında her yere ulaştı. Artık akilin topuğu dışında her yeri yara almaz durumdaydı.

Achilles ve Styx nehri
9 yaşına geldiğinde kehanette Akil’in Truvalılara karşı yapılacak bir savaşta kahramanca öleceği görüldü. Annesi Thetis hemen Akil’i kız çocuğu kılığında saklayarak Ege’de Sykros ( İskiri) adasında yaşaması için gönderdi. Ancak büyük bir kahraman olmak onun kaderinde vardı ve adayı terk ederek Yunan ordusuna katıldı. Thetis son hamle olarak oğlunu kurtarmak için ilahi demirci Hephaestus’tan Akili tehlikelerden koruyacak özel bir kılıç ve kalkan yapmasını diledi. Hephaestus’un yaptığı silahlar onu ölümsüz kılmadı fakat dost ve düşman tarafından yeterince belirgin şekilde ayırt edilmesini sağladı.

Homeros MÖ 720 yılında İlyadayı yazmadan önce okuyucular ve dinleyiciler bunların hiçbirini bilmiyordu. Tek bildikleri Akil’in olağan dışı güçlü , insanüstü bir kahraman ve fevkalade yakışlıklı olduğuydu. Homeros karakteri birkaç nüans ekleyerek renklendirdi. Bu özelliklere ek olarak Homeros’un Akil’i intikamcı , hızlı sinirlenen ve işler yolunda gitmediği zaman huysuz biri olabiliyordu. Bunun yanında ailesi ve arkadaşları için herşeyini feda edebilecek kadar sadık biriydi.
İlyada başladığında Truva savaşı 9 yıldır devam ediyordu. Şairin kahramanı Akilin bir savaşı diğerine yol açıyordu. Büyük başarılara ulaşmıştı fakat savaşlardaki yenilmezliğine rağmen Truva savaşı bir çıkmaza girmişti.

Achilles ve Truva Savaşı
Homeros hikayesinde farklı bir çatışmaya odaklanıyor : Akil ve Agamemnon (Akhaların kralı ve Menelaus’un kardeşi) arasında her iki taraf için de ölümcül bir kavga. Şiir başlamadan önce gerçekleşen savaşta Agamemnon gemisine Chryseis adında bir Truvalı genç kızı cariye olarak aldı. Chryseis’in babası Apollo tapınağının rahibiydi. Kızının özgürlüğü için yaptığı tüm tekliflerle Agamemnon alay edip geri çeviriyordu.

Öfkeli Apollo Yunan ordusunu  veba göndererek cezalandırıp askerleri tek tek öldürdü. Ordu saflarının giderek incelmesi üzerine Agamemnon  teklifi kabul ederek kızı geri gönderdi. Ancak giden cariyenin yerine Akil’in eşi Truvalı prenses Breseis’i talep etti.
Akil komutanının talebini yerine getirerek karısından feragat etti. Fakat sonrasında kendisine bağlı askerleri toplayarak bir daha Agamemnon için savaşmayacağını ilan etti ve çadırından çıkmayı reddetti.

Yunanların en iyi savaşçısından yoksun savaş sahasında ibre tekrar Truvalılara döndü. Yunanlılar savaşları tek tek kaybediyorlardı. Sonunda Akil’in en yakın arkadaşı Patroclus bir uzlaşma yolu buldu. Patroclus belirgin olması için Akil’in zırh ve silahlarını savaşta kullanacak ve Truvalılar Akilin geldiğini düşünerek korkuyla geri çekileceklerdi. Akil’in savaşmasına gerek kalmadı.
Plan kusursuzca işliyordu fakat Apollo Agamemnon’a Chryseis ve babasına yaptıklarından dolayı hala çok kızgındı. Truvalıların yanında yer alıp Hektor’un Patroclus’u bulup öldürmesine yardım etti.
Öfkeli Akil intikam yemini ederek Hektor’u Truvaya kadar kavaladı ve yol üstündeki tüm Truvalıları katletti. Şehir surlarına geldiğinde Hektor takipçilerine akıl danışmak istedi fakat Akil ilgilenmeyerek boğazını kesti.

Achilles Hektor'u Öldürürken
Hektor onurlu bir cenaze için yalvardı fakat Akil düşmanına ölümünde de hakaret etmeye kararlıydı. Cesedi arabasının arkasına bağlayıp Ege kıyılarına kampa kadar sürükledi ve çöp yığınlarına attı. Ancak şiirin son kısmında Akilin merhamet ettiğini ve cesedi uygun bir cenaze için babasına geri gönderdiğini yazıyor.

Akil'in Kaderi

Homeros İlyadasında Akil’e ne olduğundan bahsetmiyor. Fakat sonraki dönem mitlerde ve Homerosun Odesasında Hektorun cenazesinden sonra kesin intikamını almak üzere Truvaya geri döndüğünden bahsedilir. Hala öfkeli olan Apollo kardeşi Paris’e düşmanının geldiğini haber verir ve Akilin hiç şüphelenmediği bir anda şehir girişinde tuzağa düşürülür. Apollo Akilin zayıf noktası olan topuğunu işaret ederek Parisin attığı ok ile Akil orada öldürülür. Fakat hala savaş kaybetmemiştir.

Çeviri : M.S.KOÇ
Alıntı : http://www.history.com/topics/ancient-history/achilles#